Karışığız bu aralar havalar gibi. Güneş gibi doğarken umut içimizde, dingin bir denizden gelen o tatlı esinti hayatlarımızı okşarken bir anda büyüyen fırtınaya yakalanıyoruz. Küçük isteklerimizin ötesinde; geçmişi, bugünü ve geleceği kovalıyoruz kum tanesi gibi uçuşan zaman kaybolurken. Karışık zihinlerimizin getirdiği karmaşa içinde boğulmamaya uğraşıyoruz aslında. Çocukluk hayallerinden ve masumiyetinden uzakta, neye dönüştüğümüzü görmemeye çalışarak. Belki barış yapmalıydık kendimizle veya uzaklaşmalıydık kendimizden. Hatalarımızı örtmek yerine sahiplensek ve ders alsak belki daha güzel olacaktı. Ama hiçbiri olmadı. Taktık maskelerimizi ve kalabalığın içerisinde kaybolmayı tercih ettik. Kimi zaman umursamaz bir mutlu, kimi zaman ilgi çekmeye çalışan bir mutsuz. Öfkeli olduk, depresif olduk, mutlu, mutsuz, sakin, heyecanlı.. Her rolü yapabildik bir tek kendimiz olamadık. Hep bir kim ne der korkusu, aykırı olamama durumu, hislerimizi yaşamamızı engellerken, o ana ait en masum maskeyi takarak dolaşmaya başladık. Ve unuttuk. Ne çocukluğumuz kaldı geriye ne masumiyet, bir hayvanın başını okşamaktan yoksun insanlara duyar kasan ve topluma göre şekillenen hissizlere dönüştük o güzel renkli maskelerimizle. Bir tek kendimiz olamadık, sarılamadık hayata, bağıramadık sevdiğimizi, gerçekleştiremedik hayallerimizi. Ama yine de umut var, o dingin sulardan gelen esintide. Bir mesaj taşıyordu fırtına aslında ve uçuracaktı maskeleri. Dün ile bugünün ve yarının kavgası arasında