Hayatta iki rol verilir insana, ya seyircisindir ya oyuncu. Kimi zaman roller değişir, kendi hayatlarımızın seyircisi oluruz bazen, olaylar olur, birbirini tetikleyen bir sürü olay ve sadece izleriz ve sonucu kabulleniriz. İçimizde hep bir şey vardır, acaba farklı yapsak sonucu ne olurdu. Hayat, yaşadıklarımızdan fazla yaşamadıklarımızdan oluşur. Yaşananı zaten biliriz, yaşamadıklarımızın hayali, kurgusudur bizim devam etmemizi sağlayan. Rollerimizi kabulleniriz. İzleyici olmayı severiz zaten, kimse bizimle ilgilenmesin ama herkesin içini görebilelim. Onların rollerine özeniriz, kendi hayatımız dışındaki her şey bizim ilgi alanımızdır. Ama kendi hayatımız, kendi adımlarımızı atmaya korkarız. İzleyici olduğumuz sürece seçimler bize zarar vermez ve sonuçlarına katlanmamız gerekmez. Bu yüzden kendi hayatımızın seyircisi olmayı tercih ederiz. Birileri olayları kurgular, birileri rolünü yapar ve biz sadece izler, onlara tamam der ve sonuçları kabulleniriz. Ya oynamaya cesaretimiz olsa ? Ya hayatımızı izlemeyi bırakıp, onların seçtiği yoldan gitmeyeceğimizi söylesek, kendimiz olmak istediğimiz için cezalandırılmayı kabul etsek.. Bir şeyler değişir sanki, sahne herkesin kurgusunun gerçek olabileceği kadar büyük ama iyiliklerin cezasız kalmayacağı kadar da klişedir. İzin vermezler sizin kendi rolünüzü oynamanıza. Sizin kendi hayatınızın akışında seyirci olmak dışında bir göreviniz yoktur. Onların istediğini olmaya çalışmak, onların düzenlerini taklit etmeniz gerekir. Sizden tek beklenen budur, o büyük insanların düzenlerini bozmamak. Kendi halinizde kendi hayatınızın seyircisi olmak. İtiraz edeceksiniz biliyorum, bizler de oyuncuyuz, kendi hayatımıza seyirci kalamayız diyecekseniz büyük harflerle, büyük harf kullanmak size isyanı sembolize eder, kızdığınız zaman, kabullenmediğiniz zaman büyük harflerle küfredersiniz hayata.. Büyük olabileceğiniz tek yer kullandığınız büyük harflerdir zaten. Ben o düşüncenin savunucusuyum ile başlar her şey ve evet haklısınız, ben de onu diyorum zaten. Siz hiç bir zaman kendi düşüncenizin savunucusu olmadınız, hep ‘o’ düşüncenin savunucusuydunuz, sizler hayatlarınızın seyircisisiniz, savunabileceğiniz kendi düşünceleriniz yok, taklit ettiğiniz insanları ve onların taklit ettiği insanları savunabilirsiniz ancak. İşte bu sebeple her zaman seyirci olarak kalacaksınız. Kendi hayatlarınızı ellerinizde çerezinizle, ve kendiniz başarmış gibi her şey kendinize aitmiş gibi gururla izlerken size biçilen rolleri, hiç farkında olmadan seyircisi olduğunuz hikayelerin, büyük harflerle övüneceksiniz size biçilen rollerden. Ve göremeyeceksiniz, hissedemeyeceksiniz, seyircisi olduğunuz kendi hayatınızdı oysa, ve hiç bilemeyeceksiniz…