Taklit Dünyası

Ve doğduk.. Taklit etmeye başlarız etrafımızı. İlk konuşmamız, ilk düşüncemiz etrafımızdakilerden gördüğümüzdür ve onları taklit ederiz. Büyürüz, çevremiz gelişir, yeni insanlar girer ve taklit kabiliyetimiz gelişir. Daha fazla insan, daha fazla kaynaktır bizim için. Bir ışık görürüz yolumuzu aydınlatan, bir başka insan model olmuştur bizim için. İlk anımızdan son anımıza kadar etrafımızdakileri taklit ederek geçer ömrümüz. Kimi zaman bir başarının peşinden koşarız, kimi zaman sadece gücün. Tahmin edilemez seçenekler arasından taklit edebileceğimiz bir şey buluruz hep. Peki ya hislerimiz ? Bu kadar kendimizden uzak taklitlerle çevirirken günü, hislerimiz gerçek midir? Hep içindeyken sonuna kadar inanırız ve gerçektir hisler bizim için. Olayların akışında hissetme taklitlerine devam ederiz. Sonra ayrılık; bazen gider biter, bazen ölür biter.. Ve yeni bir model buluruz kendimize taklit edebileceğimiz. Hislerimizden ancak kaybettikten sonra emin olabiliriz. Yerine bir şey koyamadığımız zaman ama artık çok geçtir bunun için. Gitmiştir, bitmiştir. Artık taklit edemediğimizi fark ederiz. Ve dönüşü de yoktur. Kabulleniriz artık taklit yeteneğimizi kaybettiğimizin.  Amaçsız kalırız. Ve deneyimlerimizden devam etmeye çalışırız hayata. Bir müziktir bizi mutlu eden veya bir yolculuk son durağı bilinmeyen. Sadece geçiririz, çevremizi taklit etmeye devam, hislerimizden yoksun olarak ve bunun farkında olarak. O kendi gidişimizi bekleriz sadece. Ve bir umut, o son nefes anının bir an önce gelmesini dileriz, çünkü artık edemiyoruzdur, artık maskesi düşmüştür hayatın ve bilinmeyen o zaman tünelinde, diğer maskeli insanlara tahammül edemiyoruzdur, artık maskemiz düşmüştür ve içinden çıktığımız bu taklit dünyasının bilincindeyizdir aslında. Hayatı sevmeyi bırakırız, etrafımızdaki insanları, zaten sevmiyorduk oysa sadece maskemiz ve sever gibi yapıyorduk, onlardandık…